17 Ekim 2020 Cumartesi

DÜNÜN ÇOCUKLARI

Toprağı eşelemeden

Bahs-ı Münazara etmek

Ölümdür.

Hakikatlerin üstüne,

Beton dökmek,

Bir zulüm.

Oysa nedir hakikat?

Henüz

Konuşmaya başlayan

Bir çocuğa

Yalan söylemeyi

Öğretebilir miyiz?

Ya bizler,

Dünün çocukları;

Söylediğimiz

Bütün yalanların

Gerçek sahibi miyiz?

Düşüncenin ufkunda,

Asılı kalmışsa,

Umuda dair her ne varsa;

Herkes kendi inancının

Tasdik edilmesi için

Hummalı bir şekilde

Savaşmakta.

Dünyanın en güzel mucizesi olan

İnsanın başı üzerine yemin olsun.

Senin zamanının

Aslanları var ya,

Çoktan göçüp gittiler.

Enikleri kaldı elimizde,

Pek çoğu da şehirli oldu.

Kirlendi vesselam,

Kirletildi en asil duygular.

Demem o ki;

Saltanat bir sanattır,

Hilafet bir çeşit hayat.

Sanatsız bırakılmış bir hayat,

Saltanatsız Hilafet gibidir.

Mucizeye inanlar için

Sürpriz yoktur.

Bugünün zulmünden

Korkmayın sakın;

Geçmişe bakıp,

Geleceği gören

Bu gözler bizimdir,

Hakikat için

Çarpan bu kalpler,

Bizim.

KAYIŞ KOPTU

Savaş

Teammüden

İşlenmiş bir cinayettir.

Kurtlukta düşeni yemek,

Kanun değil, siyasettir.

Teslim olana kılıç çekilmez.

Esir olana işkence edilmez.

Biz bu insanlık çıkmazında,

Kim biliyor ki neredeyiz?

Maalesef ve henüz daha,

Sümerlerin bıraktığı yerdeyiz.

Ben istersem demokratım,

İstersem sosyalist,

İstediğim kadar zenci,

İstediğim kadar da beyazım.

Ben ne kadar istiyorsam,

O kadar Alevi,

Bir o kadar da Kürdüm.

İstersem Süryani,

İstersem Türküm.

Bize biçilen bu roller

Bizim insan olduğumuz

Gerçeğini değiştirmez.

Hiç bir hayvan diğerini

Silah ile öldürmez.

İnsan dolu kampları,

İnsanlar,

Siz kendiniz yarattınız.

Yüce olan ne varsa

Kalbini kanattınız.

Cemil Dede derki:

" Laf söylenmez

Doğru lafın üstüne,

Gün gelir,

Günü gelir,

Güneş batar vakitsiz.

Kederlere boğulur

Koskoca dünya.

Ve

Böyle zamanlarda,

Geceler,

Uzar da uzar.

Bedenler,

Ayaza durur.

Ruhlar,

Kendi gölgesinden korkar.

Işığı yeniden görmek,

Bil ki,

Herkese nasip olmayacaktır.

Sarılıp kucaklaşanlar ancak,

Bu korkunç rüyadan,

Sadece,

Onlar uyanacaktır.

Barış için savaşmak,

Bekâret için sevişmek gibidir.

Bir çatışma varsa,

Elbet bir kazananı da vardır.

Savaşın kazananı olmaz deyişi

Koskoca bir yalandır.

Her zaman

Ve daima kazanan,

Savaşan değil ama,

Düşmanını vuracağın silahı,

Sana satandır. "

BİR DÜŞÜN OLSUN

Bizi birleştiren değerler,

Bizi ayıranlardan

Çok daha fazla

Değil mi?

Düşün.

Ve

Sorgulamaktan

Asla vazgeçme kendini.

Düşünmek haktır.

Düşün,

Bir kere daha düşün.

Korkma.

Zarar etmezsin.

Düşün.

Düşün ki,

Başını yastığa

Koyduğun her gece

En az bir tane düşün olsun.

Ve

Düşün bin kere.

Doğmadan ölmek gibi

Değil midir

Saygısızca yaşamak?

Düşün

Ve

Söyle.

Sen yaşadıkça,

Başkasına

Yaşatacaklarına dair,

Bir fikrin vardır elbet.

Yaradana olan

En büyük borcun

Barıştır.

Düşün

Ve ibadetin olsun

Bunu tekrarlamak:

" İçten verilmiş

Bir selam ile başlar,

Barış içinde yaşamak. "

EŞŞEKNAME

Sonunda dile geldi,

Bizim Eşek Efendi.

Biraz Bilge,

Biraz Usta,

Biraz da

Demokrat

Havasında.

Çıkmış bir

Tepenin üstüne,

Seyre dalmış alemi.

Seyirse de tek gözü,

Deyiverdi her sözü.

Lafa,

En başından başladı.

Tek bir detay olsun,

Onu bile atlamadı.

Ne bir giz kaldı,

Ne bir mahrem,

Koskoca bir dünyayı

O tek bir dille salladı.

Onu duyup, dinleyenler

Ona gülüp geçtiler.

Onun söylediklerini

Eşekliğine verdiler.

Bizim Eşşek Efendi,

Yapılan bu hakarete,

Hiç mi hiç alınmadı.

Tek bir kıl olsun burnundan,

Onu dahi aldırmadı.

Evirip çevirmeden,

Çam ağacı devirmeden,

İlk söze başladığı gibi;

O sivri,

O keskin,

O tek bir dille,

Attı son kertede,

Koskocaman bir sille.

Dedi ki:

" Siz benim önüme,

Ben istemeden

Ot kattınız.

Benden hikmet bekleyip,

Kendinizi aldattınız.

Ben şimdi her birinize,

Sizden de değerli

Birer yük yüklesem;

Teslim adreslerinize

Hangi biriniz vardınız?

GÖREMİYORUM

Yollarında yine bu gece

Dolaştım tek başıma,

Bîçare.

Ne kadar isterdim bilemezsin,

Orhan Veli'nin gözleri ile görmeyi,

Seni ey güzel İstanbul!

Sokakların bomboş;

Âdeta ölü bir cennet.

" Sen mi körsün,

Yoksa ben mi öldüm? "

Diyor sitem ederek.

Ne sen öldün aziz İstanbul,

Ne de ben kör oldum.

Bir şeyler değişti,

Bir şeyler koptu içimizden.

Varsa da artık göremiyorum.

Eskiye ait o güzellikleri,

O güzel havayı soluyamıyorum.

Bir şeyler engelliyor beni.

Anlamaya çalışıyorum;

Beni kör eden bu yoz nedir?

Bilemiyorum.

Ne kadar isterdim

Bilemezsin seni,

Orhan Veli'nin

Gözleriyle görmeyi.

EMEK

Düşüncenin

Namusunu korumak

Bana düşmedi elbet.

Ama,

Kömür madenindeki

Kanarya gibiyiz kardeşim,

Kömür madenindeki

Kanarya gibi.

Elimizde

Tutamadığımız tek bir şey,

Bizim olmayan her şeydir.

Yaşamak,

Ölesiye yaşamak,...

Arka sokaklarında;

Bizim olmayan

Şehirlerin çamurunda,

Bata çıka yaşamak,...

Karşılığı olmayan bir şeydir,

Karşılığı olmayan her şeydir;

İhanete uğramış,

İnkâr edilimiş

Ve tüketilmiş

Bütün emeklere rağmen,

Yaşamak,...

İnsan kayıp,...

Pusulası bozuk,

Dümeni kırılmış

Bir gemide

Yol almakta.

Bir bilen var mı?

Kıble ne tarafta?

Kayıp sandığımız

Kazanımlar mı

Bizim tek endişemiz?

Peki,

Kazanç sandığımız

Kayıpların neresindeyiz?

NASIL YANİ ?

Toprak ile yağmurun

Aşkı ile başlamıştı hayat.

Çamurun hikâyesi,

Başladığı gibi,

Bir anda bitti.

Ey Adem'den ötürü,

Havva'dan doğan kardeşim,

Sen hep böyle mi idin?

Nasıl

Bir şey olmuşsun?

Toprağını satmış,

Köyünü de unutmuşsun.

Gün olmuş dolarda,

Günü gelmiş,

Altında durmuşsun.

Kısa günün

Kârı buymuş demek;

Kimi deist,

Kimi ateist,

Bir sürü

Torun sahibi olmuşsun.

DOKUZUNCU KÖY

Hakikati

Talep edenden

Esirgeme çocuk.

Yoksa,

Barış' ı

Kırık kanatla

Uçmaya mahkûm edersin.

Gözünü kapat.

Yoksa,

Göremezsin.

Karanlıkta

Gördüm

Dediğin rüyayı,

Sabahında,

Yine kendin

İnkar edersin.

Mermiyi

Kimden aldığını

Sen bilmez isen,

Kime,

Ve dahi

Nereye

Attığına,

Sen bile

Hayret edersin.

Olduğun yeri

Hayra yorma çocuk.

Bugün

Dostundan

Medet umar,

Yarın

Düşmanından

Şevkat beklersin.